1 Aralık 2009 Salı

Karanlıktan aydınlığa, aydınlıktan karanlığa… Ay güneşi, güneş de ayı, Tanrı bu muhteşem makine düzenini kurduğu ilk günden beridir kovaladı durdu. Zamanı dost bilip ona sığınanlar yağlı pis çarkların arasında küller gibi savruldu. Kader adlı fahişe şeytanla işbirliği yapıp da Tanrıyı sattığı günden beridir, bir direniş, bir başkaldırı hüküm sürdü bu kutsal mekanizmada. Ve o benim içimde şimdilerde. Yeniden…

Parlak ve ışıl ışıl orada bize bakıp gülümsüyor bütün albenisiyle. Bir hazinenin gökkuşağının hep altında olduğu hikâyeleriyle büyüyen bir ırk olarak sizleri fazla da suçlamıyorum aslında. Yargıladığım şey asla sorgulamayıp, bize bağışlanan en mükemmel ve paha biçilmez hediye olan zekâmızı kullanmamak. Bana göre aklını kullananlar ibadetini en iyi yapanlardır. “bana göre” diye bir cümleye başlayabilip fikrini söyleme becerisini gösterebilenler her ne kadar ayıplanan, dışlanan taraf olmuşsa da şimdilerde, ben yine de böyle düşünüyorum. Artık bizler bir avuç “Heretic’iz” bu yaşam oyununda.

Önce din yalanlarıyla kandırıldık. Çarpıtıldı, şekil değiştirildi, korkutulduk. Skolâstik düşüncenin ortaçağı adeta orta dünyaya çevirdiğini hepimiz az çok biliriz. Unutmayın ki şimdi o lanetlediğimiz satanizmin de ortaya çıkışında zamanın kilisesinin de parmağı var. Afaroz enterdil endülcans gibi yetkileri kendine nasıl bir zihniyet hak görebilir ki? Saruman? Darth Vader? Gargamel? Daltonlar? Papazlar? Sonra politika entrikalarıyla kullanıldık. Bilmeden, etmeden, anlamadan, kavramadan bir şeylerin peşine gittik. Ardından medyanın gözümüzü boyamasına izin verdik. Olmayanı olmuş, olmuşu da olmamış gibi görmemizi sağlayan bir illüzyona baktık. Beyaz cama baktık. Sayfaları çevirdik. Üzerinde kırmızı, mavi, yeşil, sarı bir sürü renk olan beyaz bir duvarı siyaha boyarsanız altındaki renkleri kapatır. Ama gerçek şudur ki beyaz aydınlığı siyah da karanlığı temsil eder. Renk olarak kabul edilmezler. Bizlerin hayatın gerçek renklerini objektif olarak kendi gözlerimizden görmemizi engellediler. Bizler hayatı başkalarının görmemizi istediği gibi gördük. Sizler Platon’un mağarasındaki zincirlenmiş duvara bakıp yansımaları izleyenlersiniz. Ve aşk… Pembe düşlerle oyalandık. Sevgi ve aşkın arasındaki farkı ayırt etmemiz engellendi. Aşk dünyadaki en güçlü uyuşturucudur. Bir kere aldınız mı daha fazlasını istersiniz. Sonra dahasını. Her şey size mükemmel gözükür. Sonra altın vuruşu yaparsınız. Bir gün gözlerini açtığınızda kendinizi bir hastane odasında bulursunuz. Önce ne olduğunu anlamazsınız. Aslında anlamanız gereken ne olduğu ve nerede olduğunuz değildir. Çevrenize baktığınızda ise sadece gerçek dostlarınız ve ailenizi görürsünüz. Aşk bir uyuşturucudur. Başladığında manik bittiğinde ise depresiftir. Sizi kandırmak için yeniden yoğrulup şekil verilmiş bir kimyasaldır. Âşık olmaktan size ve çevrenizdekilere zarar gelir. Uzak durun. Ama sevin. Sevmekten asla korkmayın. Kafanızdan çıkarmayın ki aşk bir gün biter. Sevgili keltoş yazar Haşmet Babaoğlu aşkın ömrünü en fazla 3 yıl olarak biçmiştir.

Kuklacılık. Bizler bazı akıllı geçinenler tarafından ellerine bacaklarına ipler bağlanmış kuklalar haline getirildik. Biliyoruz zaten dediğinizi hissediyorum. Önemli olan eğer farkındaysanız bir şeyler yapmanın da farkına varın artık. Eskiden bizler “ koyun gibiyiz derdik. Şimdi ise koyun bile değiliz. Kuklalarız. Şu seçenek de var tabi. At gözlüğüyle bakmak herkesin işine gelir. Bir şeylere çabalamak ise zordur. Bu yüzden bu şekilde mutluyum diyen varsa kendi seçimidir. Unutmayın ki cehalet mutluluktur. Ama diğer taraftan bir gün bunların hesabı sorulur. O yüzden şimdi siz günü kurtarmaya bakın.

Dışarıda bir kalabalık var. Sokaklar, barlar, kafeler bir sürü yaşam formuyla dolu. Belki evet size bu ağır gelecek. Ancak ben ve benim gibiler eğer insansak, diğerleri ne? Eğer onlar insanoğluysa ben insan olmaktan istifa ediyorum. Ancak bunu okuyan hiç biriniz bu yazdıklarımı üstüne alınmayacak ve “yürü be aslanım” diyeceksiniz onu da biliyorum. Kimsenin canını yakmazsa bu yazı, o zaman bana göre yazmamın da bir anlamı yok. Alın sıfatlarınız sizin olsun. Sınıflandırmalarınız sizin olsun. Ben hiçbir sınıfa ait olmak istemiyorum. Eğer illa ki beni bir sınıfa sokup sıfat takacaksanız herkese yapmaya uğraştığınız gibi, benim sınıfım heavy metal ruhunu, o ateşi hep içinde hissedenler sınıfıdır. Sizin asla dokunup, kirletip, bozamayacağınız ve sizin krallığınızı en çok tehdit edecek kitle. Bizimle iyi geçinmeye çabalamayın. Matrix filmi belki de bir hayal ürünü ve felsefe olabilir. Ancak ajan Smith, Morpheus’u yakaladığında onu şöyle diyordu.”Sizden tiksiniyorum. Sizler sadece bir virüssünüz.” Evet, bizler virüsleriz. Sadece çoğalacak konak hücre arayan, yıpratıp, yok eden organizmalarız. Bu hale getirildik. Herkes de buna göz yumdu. Yarattığınız düzen adını verdiğiniz şeye şimdi gururla bakın.

Üniversiteler ve okulların geldiği durum. Hesapta verildiği söylenen bana göre ise çöplük olan işe yaramaz binalar. Dahası artık üniversite hocalarının kendi egolarını tatmin ettiği, küçük yaştaki çocukların ilk ve ortaokulda yeteneklerinin köreltildiği, lise çocuklarının ise yarış atı muamelesi gördüğü çiftlikler. Babalarının uşakları ve kâhyalarıyla mutlular onlar. Kendi kurdukları, onlara göre süper işleyen, paylaşıma ve eleştiriye kapalı, boşa vakit harcama kurumları. Ben parlak bir ortaokul lise macerasından sonra makine mühendisliği bitirdim. Şimdi işletmeden yüksek lisansın sonlarına geldim. Bana kimse hikâye okumasın. Görmem gerekenleri gördüm. Gördüklerim bana yetti ve daha görmediklerim olduğundan da eminim kapalı kapılar ardında, örümcek ağı sarmış beyinler içinde.

Şimdilerde yavaş yavaş parlak zekalı, vizyon sahibi arkadaşlarım yurt dışına gidiyor. Bazıları ise yollarını arıyor. Ya kalıp adam edeceğiz, ya da kaçıp yeni bir hayata başlayacağız. Ancak virüs birsiniz ki çok hızlı yayılır. Ancak şimdilik en azından koltuğu kıçına yapışmış hatta götüne kaçmış çiftlik ağalarıyla imkânsız görünüyor. Bill Gates belki internet ilk olarak askeri bir amaç için kullanılmaya başlandıktan sonra bunu alıp insanlık için geliştirmeyi planladığında, yenilikler üretip, büyük bir heyecanla bize sunarken teknolojiyi ve kolaylıkları, önümüzdeki yol adlı kitabında da söylediği gibi umarım herkesin faydası ve rahatı için çabalamıştır sadece. Tamamen iyi niyetlidir. ( kitabı okuduktan sonra bu kadar da masum olmadığını düşünmedim değil yani açıkçası ) İnternetin sağladığı erişim kolaylığı, ticari başarısı, bilgi erişim hızı vb. bir sürü yararı kenara itilemez. Ancak bilgi çağı eski beton duvarları yıktıysa da şimdi de onun yerine camdan duvarlar yaptı. İletişim çağında iletişimsiz kaldık. Benim tek görebildiğim iletişim artık cep telefonumdaki mesaj gönderdiğim zaman aldığım “iletildi” raporum. Hepsi bu. Zaten yarısı porno sektörüne hizmet eden bir bilgi ağından ne beklersiniz ki?

Bu düzen korkarım ki bu şekilde böyle gidecek. Bu düzeni kuranlar tarafından düzülmeye devam edeceğiz. Ben ve benim gibi düşünenler ise ağızlarını her açtığında kafasının üzerinde inmeyi bekleyen sopalarla koltuğumuzda oturup mousumuzu tıklayacağız. İletildi raporları alacağız. Okullarda ders anlattığını sanan, yeteneksiz, donanımsız çiftlik kâhyaları ve uşakları tarafından bilgisizlendirileceğiz. Mousumuz her tıkladığımızda birilerine para kazandıracağız bilmeden. En yakınlarımız hatta ailemizi bile arayıp konuşmak, beraber zaman geçirmek yerine chat yapıp onlara kamera açacağız. Her milli maç kazanıldığı ya da kupa alındığında benzinimize gece yarısı zam yapılacak. Sevmek yerine âşık olacağız. Önce baş tacı yapıp sonra çiğnedikçe tadı kaçmış bir sakız gibi tüküreceğiz onu. Ekonomisi güçlü ülkelere bağımlı yaşayacak, devlet büyüklerimizin onların o ağdalı, cillop gibi, ay parçası kıçlarını yaladıklarında alkışlandıklarını izleyeceğiz. Her sene garip bir mikrop tarafından çeşitli hastalıklar çıktığına tanık olacağız. (deli dana-kuş gribi-kene-domuz gribi-?)Ve bu hastalıklar dünyada insanlara gündemdeki bazı şeyleri unutturacak. Amerikan hükümetinin “nükleer kitle imha silahlarının yerlerini tespit ettik” diyip de orta doğuyu delik deşik ettikten sonra “hala arıyoruz en kısa zamanda bulacağız” dediğine tanık olan bizler bakalım daha nelere de tanık olacağız. Caner’in Tülin’in aşkıyla kafasında bardak kırması heyecanla izlettirilen, Kral Tv tarafından sömürülüp kalitesiz müzik dinlemeye itilen, Ajdar gibi medya maymunlarıyla muhatap edilen, okullarında Atatürk köşeleri kaldırılan yeni kuşak bakalım ileride bizi nerelere getirecek. Aklınızda bulunsun bizler ayağa kalkacağımız günü beklemeye devam ediyoruz. Küçük bir hatanızı bekliyoruz çiftlik ağaları…

“And the guilty will bleed when the moment comes, they’ll be going to pay when it’s judgement day” IRON MAİDEN