7 Mayıs 2008 Çarşamba

Suçluyum; suçluyuz…

İçimizdeki o boşluğu aşk denen bencil duyguyla doldurduğumuz için.Belki de en çok da ben ve benim gibiler suçlu.Bazı şeylerin farkına varıp da yine de güneşe bile bile sırtını dönüp, bir mum ışığında yaşamayı tercih ettiğimiz için.Aydınlıklarla özgürce dolaşmak varken kendimizi dört duvarın arasında ayağımızdan prangaladığımız için.Karşı koymak yerine kolay olanı seçtiğimiz için.Zayıf olmayı seçtiğimiz için…
Hayat siyah beyaz bir film ve bizler de onun renkli karakterleriyiz.İnsanoğlu bazen bu filmde kendini düşerken buluveriyor.Kocaman bir boşlukta ne zaman dibe vuracağını bilmeden öylesine sonsuzluğa bırakıveriyor kendini.İşte bu büyük boşluğu hissettiğinde ise onu doldurmak için arayışa geçiyor.İçine kapanıyor.Karanlığında yaşıyor.Çoğu zaman da ne yazık ki bu boşluğu doldurması için aşkı davet ediyor.Eğer Tanrının kitabında intihar etmek günahsa bizler de günahkarlarız.Çünkü aşk bile bile intihardır bi yerde.O ise yüzsüz.Her çağırdığımızda gelip yerleşiveriyor içimize.O güçlü.Bizimle besleniyor.Şarkılarımızla, zaaflarımızla, yiyor içiyor durmadan, doymadan.O sinsi.Fark ettirmeden bize küçük masum oyunlar oynuyor, yalanlar söylüyor.Derinden zamanla ve sabırla işliyor büyüyor, büyüyor.
Ama bir gün geliyor ortaya çıkıp gösteriyor gerçek yüzünü.Memnuniyetle çağırıp bedenimizin anahtarını verdiğimiz aşk, bir gün gelip saplantılarla, nimfetaminlerle yakıp yıkıyor mantığın kalelerini.Asla yetinmiyor.En sonunda ise kuduz virüsü gibi beynimize yerleşmek istiyor gelişimini tamamlayıp bizi zombilere dönüştürmek için.Takıntılarımızla içimizi boşaltmaya devam ediyor.İçimizi boşalttıkça, boşalan yerlere yerleşmeye devam ediyor.Bazen yıllarca bizi sömürgesi altında tutuyor.Taa ki bir kızıl şafak vakti isyancı ordular, mantığın askerleri, ortaya çıkıp da aşkı içimizden tamamen kazıyana dek.Ve yeniden kuruyor şehirlerini kalelerini krallığını.Ne olursa olsun, kaç savaş kazanılırsa kazanılsın kalbimiz boş bir şarap şişesi, aşklarımızsa her seferinde içine doldurup ağır ağır tüketip sarhoş olduğumuz farklı tatlarda şaraplar.Her içilen şarabın sonunda ise şişenin dibinde bir miktar tortu bırakıyor.Sonra biz bu boş şişe ve tortunun üzerine başka bir şarap daha koyuyor ve onu da içiyoruz yavaş yavaş…

Sizler kendi yaktığınız muma ışık ve hayat diye taptınız.Bizlerse yeri geldi güneşi bile az bulduk, yetinmedik.Kandırılan hayatların ve söylenen yalanların hesabını bizler vermeyeceğiz.Herkes seçimini yapar ve o seçimden sadece kendi sorumludur.Yapılan seçimlerin suçlusu ne bir başkası ne de Tanrı’dır.

1 yorum:

Gamze dedi ki...

Aslında çoğu acıları biz seçeriz ama istediğimiz için evet belki suçluyuz ama ya bile bile istiyosak?? hatta düşüncelerimiz yeterli kontrol etmek için...bi bakıma ne düşünüyorsak karşımıza da o çıkmıyor mu!! Oysa her şey için donanımlıyız ,O bize her şeyi sundu..Ama bazen kendi tenhalığımıza çekilince her şey cok farklı oluyor o ıssız karmaşanın içinde yeniden çoğalmak.....
"Tanrım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul edebilmem için huzur,değiştirebileceğim şeyleri değiştirebilmem için cesaret ve aralarındaki farkı anlayabilmem için akıl ver."

^__^

dinle: george winston : pachelbel's cannon